Rize… Benim memleketim. Burada doğup büyüdüğüm için şanslı hissediyorum. Karadeniz’in yemyeşil cenneti, her köşesi ayrı bir masal diyarı gibi. Çocukluğumun geçtiği bu topraklar, sadece bir şehir değil, ruhu olan bir yer benim için.
Fındıklı, ilk gençlik anılarımın saklandığı yer. Mis gibi temiz havayı ciğerlerime doldurup bulutların arasında koştuğumu hatırlıyorum. Çay tarlalarının kokusu, kuş cıvıltıları ve uzaklardan gelen derenin sesi benim için bir melodi gibi. İnsan burada zamanın durduğunu hissediyor. Komşularımızın, köydeki büyüklerimizin samimiyeti, gözlerindeki sıcaklık bana her zaman buranın sadece manzarasıyla değil, insanıyla da güzel olduğunu hissettirdi.
Rizenin yaylaları. Sabahın ilk ışıklarıyla uyandığında, sislerin arasından beliren manzara karşısında her seferinde insanın nefesi kesilir. Bir fincan sıcak çay eşliğinde bu manzarayı izleyip, hayaller kurun. Doğanın bu kadar büyük ve etkileyici olması insanı mütevazı hissettiriyor.
Arılı Deresi’nin serin sularına ayaklarımı soktuğumda, çocukken arkadaşlarımla yaptığımız dere maceraları canlanıyor zihnimde. Her köşede bir anı saklı sanki.
Zil Kale’nin tarihi dokusu, dağların arasına saklanmış bu kale, bana Rize’nin sadece doğasıyla değil, tarihiyle de ne kadar zengin olduğunu hep hatırlatır.
Rize’de doğmuş biri olarak, buranın güzelliklerini kelimelerle anlatmak zor. Çünkü burası sadece gözlerinize değil, ruhunuza da işliyor. Her fırsatta dönmek için can atıyor insan, çünkü Rize, bir kez ruhunuza dokundu mu, sizi hep çağırmaya devam eder.
Eğer doğaya aşık biriyseniz, Rize’ye mutlaka bir şans verin. Emin olun, bu şehir sizi sadece manzaralarıyla değil, ruhuyla da büyüleyecek.